Aralık 03, 2011

Söz verdiğim şarkılar


Dear havalı dr zeynep,
ben büyüdükçe senin üstünden abla'yı attım farkettin mi:)

sana mektup yazmayı ne kadar özlemişim... nereden başlasam bilemedim. bir keresinde deli gibi üşüyen ellerimle yazmıştım sana, yoldan geçerken aldığım bir kartpostal üzerine... hatırladın mı:)
üşüyen ellerim hala var, ama ek olarak öksürmekten çıkacak gibi olan bir çift akciğerim var şimdi. biraz da göğüs ağrısım. fazlasıyla bitkinliğim var üstelik. ama hiçbişey olmamış gibi, iyiymişim gibi yapmayı iyi beceriyorum. onca ağrıyla, bitkinlikle, nasıl da koşturuyorum, ayakta duruyorum  bir bilsen.  gururlu aslanım ya, yıkılmayan adam filmindeki cüneyt arkın gibiyim, yıkılmıyorum ayaktayım hacı... ordan oraya koşturuyorum.
anamnezimi de şimdi aldığına göre bil bakalım benim neyim var?
sana uzun zaman önce verdiğim sözü tutma zamanı şimdi. sana epey şarkı biriktirdim.
evet artık bisiklet üzerinde dinlediğim şarkılarım yok, metrobüs ve ofiste dinlediklerim var. bu şarkıların arka fonunda pedal sesleri yerine "arkalara ilerleyelim lütfeen" yankılanıyor ama yetinmeyi bilelim lütfen :)
1. bu şarkıyı dinlerken bizim köydeki evin terasından bakıyormuş gibi oluyorum.  yeşilin maviye doğru tüm tonlarını, mavinin en deniz halini görüyorum sonra. burnumda çürük armut kokusu, fasülyesi, domatesi, tabi ki fındık kokusu... huriye teyze var bizim, onun ineğinin sesini duyuyorum sonra.
sonra... hayde fındık toplamaya... :)
gene geldi akluma bizim köyün havalari...
(Şevval Sam'ın arka vokali de ayrıca güzel burada)

2. bu şarkı şu sıralar yeni patladı ama ben keşfettiğimde istanbul'da sonbahardı...
anlarım ki sonbaharsın... şimdi boş sokakların...
duvarların sağlam yıkılmaz sanıyorsun, sen öyle zannet, ben anlarım...


3. bu şarkının patlaması an meselesi. sağlam vokal, hafif alaturka, biraz rock... bu şarkıyı seversin bence...

4. bu şarkıyı ilk dinlediğimde, içim sızladı. sözleri ne diyor diye hiç merak etmedim diyemem, ettim tabi ki... ama bana ne hissettirdi biliyor musun, rüzgara şikayet ediyor sanki. canı yanmış, batarken güneş ardında tepelerin, beklediği gelmemiş... tarçın tadı almıştım bu şarkıyı ilk dinlediğimde. hala her dinleyişimde bir tarçın kokusu ile buruk kahve kokusu gelir burnuma.

5. bu türküyü daha önce bilirdim tabi ama kubat bir güzel söylemiş.

6. sana bunları anlatıyorum ya, neyi farkettim biliyo musun, uzun zamandır bil bakalım hangi şarkıyı dinlemiyorum? once upon a time, sen kül rengi küçük kuş'ken daha... çok severdik bu şarkıyı..
.
7. senin en sevdiğin sayı 7'ye senin şarkını koyuyorum... metrobüsle boğaz köprüsünden geçerken, fonda bu şarkı olunca... 1,5 aydır sızlayan göğsüm daha bir fena sızlıyor o zaman...


Benden bugünlük bu kadar. Daha şarkılarım bitmedi, devam edeceğim en kısa zamanda. söz...
bu arada sen de dönsen diyorum artık sahalara. :) dön dön... heyecanla bekliyoruz.


Kasım 23, 2011

bir kelime tut...

(umut/hayal/adalet/kitap/kalan/güç/ayakta/kal/yüksek/lisans/motivasyon/konsantrasyon/metrobüs/yol/vazgeçme/heves/sırt çantası/hazan/söz/niyet/kırgın/kahır/sabır/illa ki sabır...)

Kaçınca heves, hayal olur umutlar, yolunu kaybeden çok olur, kitaplardaki adalet gerçek olmayınca, güçtür ayakta kalmak bazen, sırt çantan yolunu gözler, senin gözün yükseklerde...
verdiğin bir sözü tutmakken niyetin, ki verdiğin tüm sözleri tutmuşsan üstelik,
kırgınsan kaçan hevesinin sebebine...
sabır, illa ki sabır...

bir kelime tut...
tut ve bırakma...
vazgeçme...

Kasım 10, 2011

üşü(me)


Almanya'da bir akşam üzeri Pakistanlı arkadaşım Ömer ile karşılaştık tramvayda. Yurda beraber yürürken, peşimizde deli rüzgar, dedi ki
"Buranın soğuğunda dayanması zor, üşümemek için insana ellerini ısıtacak bir çift el lazım..."

Ne zaman üşüsem, ilk ellerim üşür benim. Ve o gün bugündür, ne zaman üşüsem Ömer'in bu sözü gelir aklıma, gülümserim... O diğer ele bakınır gözlerim...

Metrobüs sonrası, kalabalık bir otobüsün arkası, ayakta durmaya zor yer bulmuşken, çantamdan zar zor çıkardığım kalemimle o kadar kargacık burgacık yazıyorum ki, sonrasında nasıl okuyacağım bilmiyorum. 
Çaprazımdan çaktırmadan yazdıklarıma bakan çocuk, sözüm sana:) -işte tam burayı sırf sen okuyabilesin diye daha güzel yazıyorum, oldu mu:) -

Ekim 25, 2011

Her insan ölecek yaşta...


Bir şey yap.

Güzel olsun.
Çok mu zor?
O vakit güzel bir şey söyle.
Dilin mi dönmüyor?
Güzel bir şey gör veya güzel bir şey yaz.
Beceremez misin?
Öyleyse güzel bir şeye başla.
Çünkü HER İNSAN ÖLECEK YAŞTA.
Geç kalmayasın.

Şems–i Tebrizi

Ekim 23, 2011

Ekim 22, 2011

dünya


her günüm mis gibi dünya kokan bir kavun dilimi  

senin sayende...
Turgut Uyar 

Ekim 21, 2011

Salâ

Cuma vaktinden biraz erken öyle bir sala okudu ki imam, hasta olup deli üşümeme rağmen açtım camı, daha güzel dinleyebileyim diye. Sanki kendi yakınını kaybetmiş gibi öyle duygulu, ağladı ağlayacak sesi...
Ve sonunda, ekledi imam:
"Allah tüm şehitlerimize rahmet eylesin..."

Uzaktan salâ sesleri gelmeye devam ediyor başka camilerden. Hepsinin son öznesi, aynı...
Daha fazla tutamadım kendimi...

Ekim 10, 2011

yağmur...

bir lodos lazım şimdi bana bir kürek bir kayık...
dışarıda deli yağmur, fonda senin o çok sevdiğin şarkı, ağzımda yeni yaptığım karpuzlu sakızın son tadı, her yeni gün yeni bir şeylerin koşuşturması... hayatım böyle geçiyor işte kankacım. ama bir yanım hep seninle.
yağmur'u görünce "hoşgeldin, kankamdan bir haber var mı" dedim. daha deli yağmaya başladı o zaman...
sevdiğin şarkının sonu, bitmeyen işlerimin başını gösteriyor bana.
gitmem ama, buradayım :)  
-sevdiklerime mektuplar-

Ağustos 20, 2011

çocuk hevesi...

Boğaz havası, deniz kokusu,
deklanşör sesi, kız kulesi...

içimde bitmek bilmeyen çocuk hevesi...

Ağustos 13, 2011

eski bir dostu bekler gibi...

Bonn'un en sevdiğim köşesindeyim, 11 ay sonra... rüya sanki...
herşey bıraktığım gibi. Sokaklar, dükkanlar, köşebaşındaki krep satan adamın şen kahkahası... yüzler... aynı.
Ayakkabılarım, sırt çantam, ceketim... aynı.
bir bisikletim eksik, bir de şemsiyem...
Hiç gitmemişim sanki. Uyumuşum, rüyamda 11 ay geçmiş sonra uyanmışım gibi.
şaşkınlıktan saatlerce dolandım aynı sokaklarda. Defalarca aynı yüzlere baktım. Aradığım neydi bilmem.

Yağmur yağıyor. Şemsiyemi almayı unutmuşum yine. Islanmaktan korkmuyorum ama...
Bu sessizlik... aynı
Ben?
Biraz büyümüşüm sanki. Zayıflamışım azcık. O nutellalı muzlu krepi ne iştahla yerdim zamanında oysa. Şimdi bir tanesini anca bitirdim.
Daha az hayallerim var cebimde.

Aylar sonra çat kapı gelsem de Bonn'a, kaldığımız yerden devam ettik. Sitemsiz... Geçen onca zaman hiç geçmemiş oldu o zaman. Meydandaki Beethoven'ın karşısına oturup kahvemi yudumlarken, kuşlarla yine ekmeğimin bitiremediğim yarısını paylaştım... her zamanki gibi...
rüya gibi...
Bonn'dan bir kez daha sevgilerle...

Mayıs 30, 2011

kapak

Dişçiden çıkıp minibüs sonrası köprüye yürürken bi çocuk sevinçle ellerini yol kenarındaki çimenlere uzatırken gördüm. Allah Allah dedim napıyor, evsizlere benzer bi hali de yok, üstelik annesi de yanında habire kızını yanına çekiyor ama nafile. Kız adım başı durup bir şeyler topluyor yol kenarından. Topladığı pet şişe kapağıyış meğersem. Neden mi?
işte bu yüzden  (http://www.nesetuana.com/2010/09/plastik-kapak-kampanyas-plastik-kapak.html
"anne dur şu kapağı da alayım, sınıfta yarış var, çok yardım etcez biiz"
Minik bir çocuğun ellerindeyken daha, bir kapak bin sevince nasıl dönüşür,
ben bugün bunu gördüm.

Mayıs 05, 2011

Hıdırellez

'sevdiğim kim varsa, kendim de dahil, sevebileceğim herkes de dahil...sağlığı iyi olsun.kalbi ritmini çalsın. yanakları kiraz pembesi, dudakları bal olsun. teni sıcak kalsın, enerjisi dışına taşsın. ciğerlerinden nefes, midesinden gurultu, bacaklarından güç eksik olması....kanı bol olsun, damarlarında dönüp dönüp dolaşsın. sevdikleriyle bir arada olsun. kolu kollarına değsin, gözü gözlerinin içine baksın. lafları birbiriyle başlasın. nesi varsa, bölüşecek biri olsun; nesi yoksa, bulup getirecek biri olsun. bu birileri az ama öz olsun. bazıları dünyada tek olsun. sevgisinin tamamını harcasın. harcasın ki, ona büyük bir miras kalsın. sevmekten bıkıp usanmayacağı biri olsun. onun yeri ayrı olsun. onu soysun, başucuna koysun ama yalan uydurmasın. o her şeyine, her haline tek tanık olsun. bir hareketiyle güldüren, bir hareketiyle ağlatan olsun. duyguların hepsi onda olsun. kalbi buna teslim olsun. bütün şarkılar onu anlatsın. âşık olsun, sırılsıklam olsun. kurumasın. yapmaktan bıkıp usanmayacağı bir işi olsun. başarının gerçek adının bu olduğunu unutmasın. ibadet eder gibi, bu keşfini her gün yeniden kutlar gibi, onu yapıp dursun. yaptıkça daha iyi yaptığını görsün. daha iyi yaptıkça bunu başkaları da görsün. o başkalarının bunu gördüğünü, dış gözüyle görsün, iç gözüyle işine baksın. neşesi bol olsun. kendini mutlu etsin, durduk yere neşelenmek nedir bilsin. içinde bir şey durup durup zıplasın. duydukları, gördükleri onu gıdıklasın, kahkaha attırsın. gürültü çıkarsın. saçma şeyler söylesin. çocuklukta en şımardığı ana, sık sık gidip gelsin. nereye gidip geldiği bilinmesin. değiştirmek istedikleri değişsin. içte ve dışta, iyi günde ve kötü günde tadilat yapsın. eskilerini atsın, ruhunu havalandırsın. kapıda hep kamyonu dursun. dilediği yere taşınsın. kendinden taşınmak isterse, içindeki güç, dışındaki sevgi ona yardımcı olsun. bileği, bütün alışkanlıklarıyla, bağımlılıklarıyla güreşsin. bir şey ona sürpriz olsun. günlerinden bir günü, bir pakete sarılı olsun. açılınca, içinden hiç beklemediği güzel bir haber çıksın. bu gün üçyüzaltmışbeş'ten herhangi biri olsun. öylesine bir pazartesi, arkaya kavuşturduğu ellerinde, unutulmaz bir salı saklasın. öyle tahmini mümkün olmayan bir şey olsun ki bu, hayatın zekâsını anlatsın. bir hayali gerçek olsun. bir hayale gözünü yumsun. peşinden koşup, onu sobelesin. hayalini kendinden saklamasın. bir çizgi filmde olduğunu, her şeyin mümkün olduğunu unutmasın. bu duayı okusun. kendi sesiyle duysun. duası gerçek olsun. her kelimesine şükretsin. tek satırına nazar değmesin. amin'
-kaynak: ekşi sözlük-

Nisan 25, 2011

özlem...

gözlerini kapa, kulaklarını aç...
paris'ten melodiler dolacak kulağına birazdan...

Mart 08, 2011

hoşgeldin..

sakin sakin yağan kar... lapa lapa olsaydı daha mutlu ederdi seni ama martın karı tavanın yağı demiş büyüklerimiz. bu kadarcık yağa pardon kara bile şükretmek lazım ki cehennem sıcaklarına hala gelmedik.

sms çekmeyi özledim ama bu tarife sms te belimi büküyor. sınırsız konuşup sms fakiri olmak zormuş iki gözüm :)
şu an ruhumu da alıp bonn'daki kütüphanenin camından bakmak istiyorum.
etrafımda kafasını kitaplara bölmüş bilimum insanlara imrenmek istiyorum.
üşüyen ellerimi, köşebaşındaki fırından aldığım sıcak çikolatamla ısıtırken, hauptbahnof'a yürümek istiyorum
demin çalan kapının ardında, "geel" dediğim sen ol istiyorum.
çok şey istiyorum vesselam...

(Radyoda: bob dylan - things have changed)

Ocak 02, 2011

söz...

Televizyonda bağıra çağıra tartışan insanlar, neyi tartışıkları belliymiş gibi olan, ama kimsenin kimseyi anlamak için şu kadarcık çaba sarfetmediği bu dünyaya inat, tüm o "kuru gürültü"ye inat, herkesin kulağına eğilip, susmak istiyorum...
Biriyle oturup adam gibi iki kelam etmeye hasret kaldım valla...

Ocak 01, 2011

ikibinonbir baloncuk:)

Uzak kaldım buralardan ne zamandır, yazmayı özledim, her türlü :)
Bir kitap var elimde, öyle güzel akıyor ki, okurken beni bu kadar mutlu eden kitaplardan ikincisi bu.
Keyfegezer: Bir Gezginin Anıları
Yazar, Arzu Çağlan, kendi tabiriyle: iflah olmaz bir gezgin...
Barselona'yla başladık geziye, sırada Roma var... Hadi bakalım, gez gezebildiğin kadar...
Belki bir gün ben de kaldığım yerden devam ederim keyfegezerliğime, sonunda elimde bir kitapla çıkar gelirim, kimbilir:)
Kitap demişken, Almanya'daki kitapçılara girip saatlerce orda kendimi kaybetmeyi o kadar özledim ki... Burada malesef kitapçılardan çok AVM'ler mevcut, Alışverişe çıkıp da bir kitapçıya girmeyince çok boş geliyor bana böyle gezmesi.
Bir kitapçıya yolum düşse, saatlerce orda kalsam, kaybedip kaybedip kendimi bulsam yine...