Temmuz 28, 2010

kapa gözlerini

Almanya'daki son ayıma günler kala, bil bakalım ben burada ne yapıyorum  blog? Kütüphanenin camlı kısmında kuruldum ders çalışıyorum. Evet, bugün pek çalışmak istemediğim için pencere kenarına geçtim, çok çalışmam gerektiğinde kütüphanenin bu bölgesinden uzak duruyorum mümkün olduğunca. Bu manzarada çalışmak pek mümkün değil çünkü. İnsanın bakıp bakıp şükredesi geliyor, hayal edesi geliyor. Şimdi burası Eminönü olsa, oradan karşı kıyıya bakıyor olsam. Martılar olsa böyle deniz ile balık kokusu karışsa birbirine. Ezan sesi yırtıp geçse kulakları, kalbime işlese. Şu kıyıya yaklaşmakta olan motor Üsküdar geliyor olsa mesela. Şu solumda gördüğüm Galata köprüsü olsa, tepesinde balık tutan onca insan... Korna sesi de olsa az biraz.

Eve dönüş yoluna düşsem, bugün cuma, annem pazardan taze hamsi alıp yapar kesin. Ben kendi karnımı doyurmadan hemen önce, vapurda martılarınkini doyursam attığım ekmek simitle...
Fırından ekmeği ben alsam, dayanamayıp ucundan birazcık yesem eve götürürken ekmeği... Annem, "kaç yaşında oldun kızım, bi bırak, bi yeme şu ekmeğin ucundan" dese, gülümsesem yarı suçlu...

"ya bu denizin tuzu,
  ya bu martılar,
  ya bu vapurlar
  ya bu yaşanmış yıllar 
 düşünüze hiç girmez mi İstanbul?" diyor Hüsnü Arıkan kulağımda.

Almanya'daki son ayıma günler kala...
Ben oraları özlüyorum.



lay your head where my heart used to be...

klibine mi müziğine mi yoksa sözlerine mi... hangisine daha önce vuruldum hatırlamıyorum. ama böyle hikayeli şarkıları&klipleri seviyorum. 
Şarkıyı burdaki yorumcusu Cibelle'den sonra şarkının asıl sahibi Tom Waits'ten dinleyemedim. öyle sevdim ki bu yorumu -belki zamanlamadan ötürü-, daha iyisini bile dinlesem benim için en iyisi en güzeli hep bu olacak gibi geliyor nedense.

Temmuz 24, 2010

.

" everything will be okay in the end. if it's not okay, it's not the end..."

böyle dedi bugünkü Tuba'ya biri. Oysa Tuba disardan bakinca gayet iyi görünüyordu ama birinin gözlerine bakmasi yetti ic kismini görüp bu cümleyi söylemesine.
Gözleri doldu Tuba'nin, inanmak istedi bu defa kendinin bile kuramadigi bu cümleye... Zamanla icinden tekrarlayacakti bu sözü. Degil miydi hem inandigin masallarin güzel olurdu sonu...
Birine yürekten tesekkür etti Tuba, baska birine yüreğiyle daha yeni veda etmisti oysa...

Temmuz 22, 2010

beni bu güzel havalar mahvetti...

Havaların anormal sıcaklığından mı, neminden mi, yoksa arada bir yağıp içimi ferahlatan ama sonra ansızın giden ve uzun süre gelmeyip aşırı sıcaklarla başbaşa bırakan yaz yağmurlarından mı bilmiyorum, bi tuhafım bu günlerde. Böyle havalarda ders çalışmak zorunda oluşum da cabası. Ve çalışamayışım ayrıca büyük bir sorun ki sınavlarım kapıda, vaktim az. Değil mi ki havalar böyle, çalışmak yerine her türlü eylemi yapıyorum desem yeridir. Üstüne üstlük kalan son 1 ayımı çar çur ediyorum, kıymet bilmeksizin öylesine harcıyorum. Dolu dolu yaşamak, tadını çıkarmak varken... Bendeki bu halet-i ruhhiyenin sebebi nedir? Malum talihsiz olay tüm dengelerimi değiştirdi mi ki, ondanmıştır belki.
Nedenlerini bilmiyorum, ama bu halimi hiç sevmiyorum.
Velhasıl şu sıralar en çok...
kendime kızıyorum.

öyle işte...


Temmuz 19, 2010

tenefüs

daha bu sabah hayal kurmaktan ne kadar zaman süre önce vazgeçtiğimi bi türlü sevemediğim ama şartlardan dolayı alıştığım bu hale bürüneli ne kadar olduğunu hatırlamaya çalışırken, akabinde radyoda çalan bi şarkı o küskün, kendini bana bile unutturan yanımı elektro şok misali sarsıp hayata döndürdü. nasıl oldu ben de anlamadım.

normalde hayat güzeldir'e dair sözler, filmler hatta cümlenin kendisi dahi inandırıcılıktan uzak gelir bana çoğu zaman. ama işte bu şarkı diğerleri gibi gözüne toz pembe perdeler çekmeye çalışmıyo sanki, hayat zor ama başarabilirz, onu güzeltmek bizim elimizde diyor.

Ömer Hayyam'ın " Ayağa kalk, uyumak için önümüzde sonsuzluk var."  deyişinin başka bir versiyonu sanki...

hadi bir başka tenefüste görüşürüz blog!






Temmuz 13, 2010

dear havalı dr ablacım

dear havalı dr ablacım,
bazen böyle bir şeye çok heyecanlanınca ya da ne bileyim sevinince üzülünce, yani içimden içimdeki bişeyleri paylaşmak isteyince, o an refleks olarak "zeyneeep" deyiveriyorum bazen. içimden anlatıyorum olanları, beraber gülüyoruz benim sakarlıklarıma, saflıklarıma, hayretlerime :) işte o zaman hiç gitmemiş gibi oluyosun yanımdan.  

Görükle'de senin nöbet çıkışlarını beklediğim zamanlar gibi oluyor, nöbet sonrası derin uykunun bitmesini bekleyip akabinde hemen başına ekşidiğim zamanlar gibi...
pek sevmediğim halde senle doludizgin yıllar'ı seyrettiğim zamanlar gibi.
pek sevmediğin halde benimle her defasında çay içtiğin zamanlar gibi...
babamın almanya'dan getirdiği çikolataları seninle paylaştığım zamanlar gibi...
bak şimdi o çikolataların hepsi yanıbaşımda, ama ne zaman ki çikolatanın üzümlüsünü, magnum'un beyazlısını -tuba tatlısını:)-, mercimeğin yeşilini, bulgurun pilavını ya da tarhananın çorbasını yesem, bil bakalım kimle konuşuyorum içimden :)

öyle bir geçer zaman ki... işte o zamanlarki gibi oluyosun, yanımda...
mutlu oluyorum o zaman ben...
sonra geçen zamanla birlikte değiştiğimi, değiştiğini düşünüyorum... olsun diyorum özünde aynıyız ya. içinde bulunduğumuz şartlara göre davranıyoruz, davranmak zorundayız,
ama bir araya gelsek yine aynı şeylere güleceğiz ya...
sahi, üzümlü çikolataların son kullanma tarihi geçmeden görüşürüz dimi zeynep?
paris'te ayağımı burkunca ne geldi aklıma? hangi yazdı bilmiyorum, senin bilegin çok ağrıyodu (nedendi hatırlamıyorum), uzun süre geçmemişti ağrısı, çok üzülmüştüm o zaman ben sana kıyamamıştım. şimdiyse bi benzeri bende var, günlerdir geçmeyen bir ağrı ve dahası yormamam gerektiği halde tüm tramvaylara koşarak yetişmeye çalışıyorum... iyileşeceği yerde fenalaşıyor mu ne?
keşke yine bana bi yandan kızıp, bi yandan  "  bişey olmaz"   desen...
gerçekten de bişey olmasa :)
bi anda doluverdim öyle, acilen hazırlanıp derse yetişmem lazım olmasa bilirsin daha ne kadar yazarım :)
yaşadıkların ne kadar yorsa da seni, yıpratsa da, unutma, sen Sen'sin bi kere. sonra havalısın, ikoncansın be :p

son olarak,
beni kardeşin sanan herkese selam ederim... :)

ne geçmiş tükendi ne yarınlar,
hayat yeniler bizleri,
geçse de yolumuz bozkırlardan,
denizlere çıkar sokaklar...
(yıllardan sonra yollardan sonra yeniden yan yana onlar...)


with best wishes & love

Temmuz 05, 2010

Hangimiz düş, hangimiz gerçek?

Kendi kendine, ‘düş görüyorum’ dedi, ‘Düş gördüğümden şüphe edemem. Düş görüyorum, öyleyse ben varım. Varım ama ben kimim?‘ 
Hangimiz düş ve hangimiz gerçek? Düşünüyorum, o halde ben varım. Düşünen bir adamı düşünüyorum ve onun, kendisinin düşündüğünü bildiğini düşlüyorum. Bu adam düşünüyor olmasından varolduğu sonucunu çıkarıyor. Ve ben, onun çıkarımının doğru olduğunu biliyorum.
Çünkü o, benim düşüm. Varolduğunu böylece haklı olarak ileri süren bu adamın beni düşlediğini düşünüyorum. Öyleyse, gerçek olan biri beni düşlüyor.  O gerçek, ben ise bir düş oluyorum.”

Yıllardır bir türlü bulup da okumak kısmet olmadı bu kitabı. Henüz okumadan sevdiğim, en sevdiğim kısmı burası, şimdilik :)

Zor, çok zor geçen bir haftadan sonra güne hatta haftaya yazarak başlayasım geldi. Şu sıralar duaya ve muhattap olacağım insanların insaflı olmasına çok ihtiyacım var. Hadi bakalım bismillah!

Bu şarkıyı bu yorumuyla daha çok sevdim en çok sevdim :)