Almanya'daki son ayıma günler kala, bil bakalım ben burada ne yapıyorum blog? Kütüphanenin camlı kısmında kuruldum ders çalışıyorum. Evet, bugün pek çalışmak istemediğim için pencere kenarına geçtim, çok çalışmam gerektiğinde kütüphanenin bu bölgesinden uzak duruyorum mümkün olduğunca. Bu manzarada çalışmak pek mümkün değil çünkü. İnsanın bakıp bakıp şükredesi geliyor, hayal edesi geliyor. Şimdi burası Eminönü olsa, oradan karşı kıyıya bakıyor olsam. Martılar olsa böyle deniz ile balık kokusu karışsa birbirine. Ezan sesi yırtıp geçse kulakları, kalbime işlese. Şu kıyıya yaklaşmakta olan motor Üsküdar geliyor olsa mesela. Şu solumda gördüğüm Galata köprüsü olsa, tepesinde balık tutan onca insan... Korna sesi de olsa az biraz.
Eve dönüş yoluna düşsem, bugün cuma, annem pazardan taze hamsi alıp yapar kesin. Ben kendi karnımı doyurmadan hemen önce, vapurda martılarınkini doyursam attığım ekmek simitle...
Fırından ekmeği ben alsam, dayanamayıp ucundan birazcık yesem eve götürürken ekmeği... Annem, "kaç yaşında oldun kızım, bi bırak, bi yeme şu ekmeğin ucundan" dese, gülümsesem yarı suçlu...
"ya bu denizin tuzu,
ya bu martılar,
ya bu vapurlar
ya bu yaşanmış yıllar
düşünüze hiç girmez mi İstanbul?" diyor Hüsnü Arıkan kulağımda.
Almanya'daki son ayıma günler kala...